İran Güney Azerbaycan Türklerine Zulüm etmeye devam ediyor
En az 24 kişi infaz riski altında
Bu kişilerin büyük kısmı sınırları belli olmayan ‘Allah’a düşmanlık’ ile suçlanıyor
Protestolarda gözaltına alınan Muhsin Şekari, Macit Rıza Rahnavard Muhammed Mehdi Karami, Seyid Muhammed Hüseyini, gözaltına alındıktan sonra haftalar içinde, ölüm cezasına çarptırılarak infaz edildi
İran yetkililerinin halk arasında korku yaymak ve ülke geneline yayılan ayaklanmaya son vermek için göstermelik yargılamalar sonucunda iki kişiyi keyfi olarak infaz etmesinin ardından en az 24 kişi ülke çapındaki protestolarla bağlantılı infaz riski altında. 24 kişiden en az 9’u ölüm cezasına mahkum edildi, 15’i ise ölüm cezası öngören suçlardan yargılanıyor veya yargılanmayı bekliyor.
İran’da binlerce kişi ülke çapına yayılan protestolarla bağlantılı olarak gözaltına alındı ve haklarında iddianame hazırlandı. Bu durum, çok sayıda insanın daha protestolar nedeniyle ölüm cezasıyla karşılaşabileceği kaygılarına yol açıyor. İran yetkilileri, uzun zamandır yürüttükleri insan hakları ihlallerini gizleme ve hak ihlaline maruz bırakılan kişileri insanlık dışına çıkarma politikalarının bir parçası olarak, ölüm cezasına mahkum edilen kişilerin kimliğini açıklamıyor. Uluslararası Af Örgütü devam eden araştırmaları sırasında, ölüm cezasına mahkum edilen 10 kişinin isimlerini doğrulayan bilgiler edindi. Elburz eyaletinde bir Devrim Mahkemesi’nde 16 kişinin yargılandığı toplu davada ölüm cezası verilen 11. kişinin kimliği ise halen bilinmiyor. Davanın sanıklarına verilen cezalarla ilgili kamuya açık bilgilere göre bu kişi Reza Arya, Mehdi Muhammedi, Şayan Çarani, Muhammed Emin Ahlagi, Reza Şakir Zavardahi, Cevat Zargaran veya Behrad Ali Kenari olabilir.
Yetkililer, protestolara katılan Muhsin Şekari’yi “Allah’a düşmanlık” suçundan görülen ve hiçbir şekilde adil olmayan bir davada ölüm cezasına mahkum ederek, gözaltına alındıktan sonra üç aydan kısa bir süre içinde, 8 Aralık’ta infaz etti. “Allah’a düşmanlık” suçlamasıyla tamamen haksız bir davada mahkum edilen bir diğer genç erkek, Macit Rıza Rahnavard da 12 Aralık’ta Razavi Horasan eyaletinin Meşhed kentinde infaz edildi. Macit Rıza, 29 Kasım 2022’de görülen tek duruşmadan sonra iki haftadan kısa süre içinde öldürüldü. Aralık ayında haklarında ölüm cezası verilen Muhammed Mehdi Karami ve Seyit Muhammed Hüseyni ise 3 Ocak’ta mahkemenin cezayı onamasının ardından infaz edildi.
Ek Bilgi
Ülke genelindeki protestolarla bağlantılı olarak ölüme mahkum edilen kişilerin yargılandığı davaların anlamlı yargı süreçleriyle uzaktan yakından bir ilgisi yok. Davaların hızla sonuçlandırılması neticesinde bazı kişiler davaları başladıktan sonra sadece birkaç gün içinde hüküm giydi. İran yetkilileri aynı zamanda en az dört kişiyi; vandallık, kundaklama ve kamu ve özel mülke zarar verme suçlarından ölüme mahkum etti. Bu, İran yetkililerinin, ölüm cezasının kasten öldürmeyi içeren “en ciddi suçlarla” sınırlandırılması gerektiğini belirten uluslararası hukuk kapsamındaki yükümlülüklerinin bir diğer ciddi ihlalidir.
Uluslararası Af Örgütü, ölüm cezası riski altında olan en az 10 kişinin işkence ve diğer türde kötü muameleye maruz bırakıldığı yönündeki iddiaları da belgeledi. Örneğin, Uluslararası Af Örgütü’nün topladığı bilgilere göre yetkililer, Saman Seydi’yi (Yasin) “itirafa” zorlamak için şiddetli dayağa maruz bıraktı ve aşırı soğuk havada bekletti. Haksız bir davada yargılandıktan bir haftadan kısa bir süre sonra, 5 Aralık’ta “dünyada yozlaşmayı yaymak” suçundan ölüme mahkum edilen tıp doktoru Hamid Gare-Hasanlu’nun durumunda, dosya hakkında bilgi sahibi olan kaynaklar Uluslararası Af Örgütü’ne, yetkililerin Hamid’e “itiraf” almak için defalarca işkence yaptığını, Hamid’in kaburgalarının kırıldığını, soluma güçlüğü çektiğini, iç kanama yaşadığını ve bu nedenle hastaneye yatırılarak üç kez ameliyat edilmesi gerektiğini söyledi. Hamid Gare-Hasanlu duruşmada hakime işkence sonucu oluşan yaralarını gösterdi ancak bununla ilgili hiçbir soruşturma yapılmadı.
Yargılama heyeti ve savcılık yetkilileri uluslararası hukuk ve standartlara aykırı olarak, iddianame hazırlamak ve hüküm vermek için işkence altında elde edilen “itirafları” ve diğer kanıtları dikkate aldı. Örneğin, kız kardeşinin Tahran’daki evini protestoculara açmasının ardından gözaltına alınan Ekber Gafari’nin durumunda, bir süre onunla birlikte kalan bir mahpusun bildirdiğine göre, okuma-yazma bilmeyen Gafari bir belgeyi imzalaması için işkenceye maruz bırakıldı ve bu belge ile gerçeğe aykırı şekilde öldürme olayındaki suçu üstlendiğini sonradan öğrendi. Hamid Gare-Hasanlu’nun eşine de Hamid’e karşı suçlayıcı beyanda bulunması için baskı yapıldı ve bu beyan mahkemede hüküm vermek için kullanıldı. Hamid’in eşi duruşmada “itiraflarını” geri çekti.
Yetkililer, ölüm cezası öngören suçlardan yargılanan kişileri soruşturma ve yargılama aşamasında kendi seçtikleri avukatlara erişim hakkından da yoksun bıraktı ve bağımsız olarak atanan avukatların mahkemede müvekkillerini savunmasını ve dava dosyalarına ve kararlara erişimini engelledi. Devlet medyasının infaz riski altında bulunan insanların zorla elde edilen “itiraflarını” duruşma öncesinde yayınlamasıyla yetkililer masumiyet karinesini de defalarca ihlal etti. Ölüm cezası öngören “devlete karşı silahlı isyan” suçundan yargılanan futbolcu Amir Nasır Azadani’nin durumunda, İsfahan Yargı Dairesi Başkanı duruşmadan önce, 11 Aralık 2022’de devlet medyasına verdiği bir röportajda, “sanık cezai eylemlerini kesin surette itiraf etmiştir” ve “kendisinin silahlı gruba katıldığını gösteren yeterli kanıt bulunmaktadır” diyerek, davası devam ettiği halde Azadani’yi suçlu ilan etti.
İran’ın İslami Ceza Kanunu “Allah’a düşmanlık” suçunu şöyle tanımlamaktadır:
“Güvensizlik ortamı oluşturacak şekilde halk arasında korku yaratmak için insanların hayatına, mülküne veya onuruna [el koymak] amacıyla silahlanmak.” Kanun, bir edimin hangi şekilde gerçekleştirildiğinde “güvensizlik ortamı” oluşturacağını açıkça tarif etmeyerek, bunu hakimlerin takdir yetkisine bırakmaktadır. “Allah’a düşmanlık” maddesi, uluslararası hukuka aykırı bir biçimde, kişinin eylemlerinin kasten can kaybına yol açmadığı durumlarda ölüm cezasına başvurulmasını mümkün kılıyor.